Dünyamız ikili bir altüst oluş içinde; bir yandan pek çok örneğini bir çırpıda sıralayabileceğimiz bölgesel çatışmalar sürekli daha geniş alanlara yayılırken ve ülkelerde iktidarlar dar bir siyasi elitin elinde yoğunlaşırken diğer yandan yapay zeka teknolojilerinin tüm endüstrileri yatay kesen dönüştürücü etkisi sosyolojik kategorileri değiştirecek noktalara gelmek üzere. Dünya ekonomisi 2008 krizinden bir türlü çıkamazken, ABD’nin dünya egemenliğini tehdit eden gelişmeler, sıcak çatışmaları tetiklemekle kalmıyor, enerji kaynakları başta olmak üzere doğal kaynaklar üzerinde sıcak bir hegemonya mücadelesi baş gösteriyor.

Bir yanıyla günümüzün yeni emperyal modellerinde, Filistin’de olduğu gibi bir yandan muhalif, hak savunucusu, uluslararası güçlerin oyunlarına ve saldırılarına karşı koyuyormuş gibi görünen ama perde arkasında bu güçlerle iş tutan, kendi halkının meşru hükümet güçlerini devre dışı bıraktıran örgütlerin muteber olduğunu gözlemliyoruz. Tıpkı bir yıl öncesine kadar terör listesinde yer alanların sırtı sıvazlanarak Suriye’de saraya çıkartılması ve şimdilerde el üstünde o saraydan bu saraya ziyaret planlarına dahil edilmesi gibi. Filistin’de bir barışık bir çatışık ortamın bu perde arkası görüşmelerin bir parçası olduğunu düşünmek için elimizde yeterince sebep var. Nadir toprak elementleri tartışmaları, borsa gibi bir inip bir çıkan ticaret savaşlarının parametresi vizeler ve kotalar, Ekim ayı boyunca da zaman zaman gündemi işgal etti ve duracağa da benzemiyor.

Ülkemize dönüp baktığımızda da hiçbir şeyin değişmemesi için gündemin sürekli değiştiğine tanık oluyoruz. E-imza gibi birçok ülkede skandal olacak ciddi bir konunun birkaç ay içinde mahkemesinin görüşülüp bir kişi hariç herkesin serbest kalmasını ve skandalın kapatılmasını şaşkınlıkla izledik. Bir önceki gündemimiz ise muhalif yerel yönetimlere yönelik başlatılan ve bazı tanık ifadelerinden ötesinde topluma ve basına yansıyan bir kanıt gösterilemediği için toplumu ikna edemeyen operasyonlardı. Şimdi de muhalif diye adlandırılan yayın organlarına yönelik baskı ve el koyma pratikleri ile geçtiğimiz günleri tükettik.

Klasik oldu artık, ekonomi yetkilileri daha önceden ilan ettikleri enflasyon tahminlerini sürekli olarak güncelleyip sonra da “hedefimizde ilerliyoruz” diyorlar. İnandırıcı olmayan istatistik verilerine ve enflasyon açıklamalarına karşın halkın hissettiği enflasyon, geçim zorluğu ve hayat standardındaki gerileme, resmi rakamların çok ötesinde. Son yılarda bazı resmi kurumlara karşı oluşan güvensizliğin önemli nedenlerinden biri olarak resmi rakamlar ile yaşanan hayat arasındaki uçurumdur diyebiliriz. Meslektaşlarımızın da ciddi şekilde olumsuz etkilenmeye başladığı ekonomik sıkıntılar orta sınıfın üst katmanlarına doğru tırmanışta, özellikle hangi dereceden olursa olsun emekliler çok zor koşullarda yaşam savaşı veriyor.

Bütün bu tartışmalar içerisinde ülkemizin hem dünya-siyasal hem de teknolojik-bilimsel türbülansa karşı alması gereken önlemler, uzun vadeli planlar; eğitim, sağlık, enerji, telekomünikasyon gibi temel alanlarda yaşanan yönetilemezlik ve erozyonun nasıl engelleneceği gibi konular tartışılamadan günler, haftalar, aylar ve yıllar geçiyor.